VELADETİNİN SENE-İ DEVRİYESİ MÜNASEBETİYLE ASHÂB-I KİRAMIN DİLİNDEN RESUL-İ EKREM (S.A.V.) EFENDİMİZ

Yaratılmışların en şereflisi, Allah’ın en sevgilisi, iki alemin güneşi, en güzel örnek, Peygamberler dizisinin son halkası, Hz. Peygamberimiz Muhammed Mustafa’ya, Selat ve Selâm, Tahiyyatü ikram, her türlü ihtiram olsun.
Yüce Rabbimizin “Alemlere Rahmet” ve “En güzel örnek” olarak gönderdiği Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimizi, erişilmez kemalatı içinde anlatabilmek, hiçbir faniye nasip olmamıştır. O’nun huzur ve sohbetinde pişmiş, kıvama ermiş, ashab-i güzin hazeratının, muhtelif vesilelerle, çeşitli açılardan Resul-i Ekrem’i anlatmaya, hemen her yönüyle tanıtmaya, samimiyetle çalışmışlardır.
Enes b. Malik (r.a.): “Resulullah (s.a.v.) sima ve huy olarak insanların en güzeliydi. Yaratılışı itibari ile insan tiplerinin en mütenasibiydi, ben Resulullah’ın ellerinden daha yumuşak ne bir atlasa ne de bir ipeğe dokundum, Resulullah’ın kokusundan daha hoş bir rayiha koklamadım. Resulullah’a tam on yıl hizmet ettim. Bana bir defa bile “öf!” demedi. Yaptığım bir şeyden dolayı “Niye böyle yaptın?” demediği gibi, yapmadığım bir şey sebebiyle “Şöyle yapsan olmaz mıydı?” da demedi. [1] Hind b. Ebi Hale (r.a.), Efendimiz (s.a.v.)’i müşahedelerini şöyle anlatmıştır: “Kimseden güler yüzünü ve güzel huyunu esirgemezdi. İyiliği över, kötülüğü yererdi. Her işi itidal üzere ve ihtilafsızdı. Müslümanları ikaz etmekten geri durmazdı. Hakka ne tecavüz eder ne de hakkı yerine getirmekten geri dururdu…”
Hz. Peygamberimiz (s.a.v.) insanların densizliklerine karşı insanların en sabırlısıydı. [2] Risalet döneminde Mekke’de gördüğü tarifi imkânsız alaylar, hakaretler, boykotlar, ambargolar, işkencelerden hangisinin intikamını almaya kalkmıştır? Tabii ki hiçbirinin… Mekke’yi fethettiği gün Efendimiz (s.a.v.), tam 21 yılın sıkıntılarına bağışlama/affetme süngerini çekmiştir. Hz. Ömer (r.a.) şöyle anlatıyor: “Fetih günü Hz. Peygamber, Mekke’ye girdi. Saffan b. Ümeyye, Ebu Süfyan b. Harb, Haris b. Hişam’ı huzuruna çağırdı. Ben de kalbimden, “Allah bunları elimize düşürdü. Onlara daha önce yaptıklarını hatırlatacağım (hesabını soracağım)” dedim. Bu sırada Hz. Peygamber (s.a.v.), “Benimle sizin durumunuz, Hz. Yusuf ile kardeşlerinin durumu gibidir. Bugün sizin üzerinize herhangi bir kınama yok. Allah sizi affetsin. Allah merhametlilerin en merhametlisidir” dedi. Bunun üzerine ben düşündüklerimden utandım. [3]
Verdiği sözde durmakta, Resulullah (s.a.v.) herkesten öndedir. Abdullah b. Ebilhamsa anlatıyor: “Peygamber olarak gönderilmeden önce idi, Resulullah (s.a.v.) ile bir alışveriş yapmıştım. Bu alımdan kendisine bir miktar borcum kalmıştı. Onu getireceğim söyledim, ayrıldım. Üç gün sonra bu sözümü hatırladım. Sabahleyin hemen anlaştığımız yere gittim. Resulullah (s.a.v.) oradaydı. Bana: Delikanlı beni sıkıntıya koydun. Üç gündür seni bekliyorum, buyurdu. [4] O, cömertti, kendisinden bir şey istendiğinde asla yok demezdi, varsa verirdi, olmadığında ise sükût ederdi. Resul-i Ekrem (s.a.v.) düşmanlarının bile iyiliğini isterdi. Allah Resulü (s.a.v.) Sakîf kabilesinin yaşadığı Tâif’e gitmeye karar vermişti. Zeyd b. Hârise’yi de yanına almıştı. Sakîf kabilesi, putlara tapan müşrik bir topluluktu. Resulullah (s.a.v.) kabilenin ileri gelenlerini İslâm’a davet etti. O’nun çağrısını dinlemedikleri gibi, şehrin çapulcu/ayak takımını peşine takarak taşlatmışlardı. Atılan taşlarla ayakları kanlar içinde kalan Allah Resulü (s.a.v.), bu zor anında Rabbine yönelmiş, O’na teslim olup rızasını talep etmiş ve “Allah’ım! Sakîf’e hidayet et” [5] diye duada bulunmuştu. Nitekim Resulullah (s.a.v.) Mekke’ye girmek istediğinde, bu kez Mekkeli müşrikler, birilerinin himayesine girmeden onu Mekke’ye sokmak istemeyeceklerdi. Hz. Âişe (r.anha) Validemizin Uhud’dan daha zor bir gün yaşayıp yaşamadığını sorması üzerine Allah Resulü (s.a.v.), bu zorlu ânı daha sonraları şöyle anlatmıştı: “…Bir ara başımı yukarı kaldırdığımda, beni gölgelendirmekte olan bir bulut gördüm. Baktım ki içinde Cebrail var. Bana seslendi ve şöyle dedi: “Şüphesiz Allah, kavminin sana söylediklerini ve seni (korumayı) reddettiklerini duymuştur. Onlar hakkında kendisine dilediğini emretmen için sana dağlar meleğini göndermiştir.” Bunun üzerine dağlar meleği bana seslendi, selâm verdi ve şöyle dedi: “Ya Muhammed! Ne dilersen olacaktır. İki dağı onların üzerine kapamamı dilersen (yaparım).” Fakat çektiği bu kadar eziyete rağmen, Rahmet Elçisi’nin dudaklarından yalnızca şu cümleler dökülmüştü: “(Hayır), Bilakis ben Allah’ın, onların soyundan yalnız Allah’a kulluk eden ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayan kimseler çıkarmasını dilerim.” [6]
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hediyeleşmeyi tavsiye ederdi. Enes b. Malik (r.a), “Resulullah (s.a.v.) insanlar arasındaki dostluk ilişkilerini hediye ile geliştirmeyi tavsiye ederdi” [7] demiştir. O, üstün haya sahibiydi, hatayı yüze vurmazdı, alçak gönüllüydü, çevresindekilere karşı azami duyarlıydı. Al-i Şan Efendimiz (s.a.v.), beşerî münasebetlerini büyük bir nezaket ve nezahetle yürütürdü. Çocukları çok severdi, Enes b. Malik, “Resulullah (s.a.v.) çocuklara karşı insanların en şefkatlisiydi” der. O, çok güzel konuşurdu, Abdullah b. Mes’ud (r.a.) “Nebi (s.a.v.) vaaz ve nasihat etmek için, bize usanç gelmesin diye halimize bakıp (ona göre) uygun zaman kollardı” haberini vermektedir. O’nun sözü ve fiili uyum içindeydi.
Abdullah b. Ömer (r.a.) “Resulullah (s.a.v.) sakin iken de kızgın iken de haktan başka bir söz söylemezdi” gözlemini dile getirmektedir. Ebu Hureyre (r.a.) ise, “Resulullah’ın şaka da olsa yalanı hoş karşılamadığını naklediyor”. [8] O tatlı şakalar yapardı. Yapılabilecek hususları emrederdi. Ümmetini düşünürdü. Nitekim ayet-i kerimede Yüce Allah, “Andolsun, size kendi içinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, mü’minlere karşı da çok şefkatli ve merhametlidir” [9] buyurmaktadır.
Dünya’da hiçbir Peygamberin ve hiçbir beşerin hayatı, Resul-i Ekrem (s.a.v.) Efendimizin hayatı kadar incelenip, tetkik edilip, tespit edilmiş değildir. O’nun yaşayışı, filleri, sözleri ve davranışları ashab-ı kiram arasında rivayet edilip, doğru olarak kaydedilmiştir. O’nunla ilgili konuları ihtiva eden binlerce hadis, siyer, meğazi, delail ve şemail kitapları yazılmıştır. Hakkında birçok methiye ve na’tlar kaleme alınmıştır. Şair, “Ben sözlerimle Muhammed’i övmüş olmadım. Fakat O’nun sayesinde sözlerimi güzelleştirdim” diyerek, O’nun yüce vasıflarını bitirmenin mümkün olmayacağını belirtmek istemiştir. Tarihin şimdiye kadar gördüğü en büyük, en güzel eğitici ve öğreticisi olan Efendimiz (s.a.v.), bunu lâyıkıyla gerçekleştirebilmiş Yüce bir şahsiyettir. Bilim adamı Michael Hart, 1978 yılında kaleme aldığı “En Etkin 100” adlı kitabında; dünya tarihinde etki oluşturmuş 100 şahsiyeti sıralamış ve birinci sırada Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’e yer vermiştir.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.); kaba saba, nefret sahibi, mutaassıp, estetikten yoksun cahiliye toplumunu; nazik, saygılı, merhamet sahibi medenî bir topluma dönüştürmüştür. O, gaddarlığı merhamete, düşmanlığı kardeşliğe dönüştürdü. Öyle ki, O’nun elinde; feryatlar arasında kızını diri diri toprağa gömen beşer, karıncayı bile ezemeyecek merhametli insana dönüştü. O; putperestliği tevhide, nefreti muhabbete, cehaleti ilme dönüştürürken acaba hangi metotları kullandı? Gerçekten hepimizin, özellikle eğitimcilerin bunları öğrenmeye ihtiyacı var. O’nun insanı eğitmekte takip ettiği yöntemlerin başında merhamet gelmektedir. Merhamet, değişim ve dönüşümün en etkili metodudur. Eğer muhatabına merhametle muamele edersen, bir şekilde mutlaka karşılık bulursun.
Rahmeten li’l-Alemîn Efendimiz (s.a.v.), insanlara merhametle yaklaşırdı. Kendisine onca zulmü yapan insanları affetti. Ve sonuçta öyle etkili oldu ki geçmişte kendisine zulüm ve gaddarlık yapan insanların neredeyse hemen hepsi Müslüman oldu. O’nun; “Ben size, bir babanın evlâdına öğrettiği gibi öğretiyorum” [10] sözü, eğitim ve öğretimde etkili olan bu merhamet unsurunu, ne kadar da güzel ve veciz bir şekilde anlatmaktadır. Merhamet bahçesinin nâdîde gülü Efendimiz (s.a.v.); bir gün bindiği hayvan hırçınlaştığında, yularını sert bir şekilde çeken Hazret-i Âişe (r.anha) Validemize şöyle seslenmişti: “Ey Âişe, yumuşak davran! Çünkü rıfk (nezâket) nerede bulunursa onu güzelleştirir, nereden çıkarılıp alınırsa o da çirkinleşir.” [11] Sevgili Peygamberimiz, (s.a.v.) kendisinin bir muallim olarak gönderildiğini ve esas vazifesinin bu olduğunu ifade buyurmuşlardır. [12] Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz, insanların ve özellikle henüz İslâmî terbiyeyi almamış bedevilerin uygunsuz davranışlarına karşı hep rıfk ve mülâyemetle muamele etmiştir. Onların sert tavırlarına sertlikle değil, bilakis onların kalplerini cezbedecek şuurlu bir yumuşaklıkla mukabelede bulunmuştur. Bir gün yeni Müslüman olmuş bir adam, zemini toprak ve kumluk olan mescide küçük abdestini bozmuştu. Orada bulunanlar adamın üzerine yürümek üzereyken Resulullah (s.a.v.) onlara, “Siz ancak kolaylaştırıcı olarak gönderildiniz, zorlaştırıcı olarak gönderilmediniz. Onun küçük abdestini bozduğu yere bir kova su döküverin” [13] diyerek müdahale etmişti.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) her ne sebeple olursa olsun muhatap olduğu insanlara, kadın-erkek, genç-ihtiyar demeden mutlaka değer verirdi. Onlara hep gönüllerini ferahlatacak, kendilerine olan güveni artıracak konuşmalar yapardı. Hz. Enes (r.a.)’ın haber verdiğine göre Resulullah (s.a.v.) bir kimseye rastladığı zaman onunla konuşur, o kişi ayrılmadıkça da yüzünü ondan çevirmezdi. Musâfaha yaptığında, o kimse elini çekmeden elini çekmezdi. Efendimiz (s.a.v.)’in terbiyesinde dikkat çeken yönlerden biri de muhatabının seviyesini dikkate almasıdır. İbn-i Abbas (r.a.)’a: “Ey İbn-i Abbas, insanlara akıllarının almayacağı bir söz söyleme. Zira böyle yapman fitneye düşmelerine sebep olur” [14] tavsiyesinde bulunmuştur. Yazımızı bir hadis-i şerifle noktalayalım: “Sa’d b. Hişam diyor ki: Ben Hz. Aişe’ye: Ey müminlerin annesi, bana Resulullah (s.a.v.)’ın ahlakını anlat, dedim. O, sen, Kur’an okuyorsun değil mi? diye sordu. Ben de evet, okuyorum, dedim. Bunun üzerine O, işte Allah Elçisi (s.a.v.)’nin ahlakı Kur’an idi” buyurdu. [15]
ABDULGAFUR LEVENT
Kaynakça:
1. Buhârî, Savm 53, Menâkıb 23; Müslim, Fezâil 82.
2. İbn Sa’d, Tabakat, 1,378.
3. İbn Asakir; Kenz, V/292.
4. İbn Sa’d, Tabakat, VII, 59.
5. Tirmizî, Menâkıb, 73.
6. Buhârî, Bed’ü’l-Halk, 7.
7. Feyzu’l-Kadir, V, 197.
8. Ahmed b. Hanbel, II, 352; Darimi, İstizan 66.
9. Tevbe, Ayet 128.
10. İbn-i Mâce, Tahâret, 36.
11. Ebû Dâvûd, Cihâd, 1.
12. İbn-i Mâce, Sünnet, 17.
13. Ebû Dâvûd, Tahâret, 136.
14. Deylemî, V, 359.
15. Müslim, Müsafirin, 139.