Gözyaşı kurumadan göreve devam etmek: Muhammed Qreiqeh

Gözyaşı Kurumadan Göreve Devam Etmek: Muhammed Qreiqeh

Numan Aytaş / Fokus+


7 Ekim 2023’ten bugüne ortalama 700 gün geçti. Ve bu süreçte hiçbir gün yoktu ki yeni bir katliam yapılmasın, yeni bir Gazzeli şehit olmasın. Bu şehit olanlar “rakam”dan ibaret değil, hepsi hayat hikayesi olan birer şahsiyet. Onların hayat hikayeleri, içinde yüzlerce delil barındıran birer vesika. İşgalci İsrail’in -belki bir gün- yargılanmasına vesile olacak belgeler. 

Sırf bu hikayeleri belgelemeyi kendine vazife edinmiş olan Witness Eye’ın röportaj yaptığı ve bu röportajdan kısa bir süre sonra İsrail tarafından katledilen gazeteci Muhammed Qreiqeh, içlerinde trajik hikayeye sahip olanlardan bir tanesi. 

Savaş, önce her şeyini aldı Muhammed’in – annesini, kardeşini, evini. Sabah ailesini toprağa verdi, öğlen kamerasıyla işine devam etti. Gazeteciliğe bir meslek olarak değil bir vazife olarak baktı. Hafızayı canlı tutmanın yolu bir nevi. Her tanıklığın, her fotoğrafın, her kelimenin önemli olduğunu biliyor. Sessizliğin silinmek anlamına geldiği Gazze’de Muhammed konuşmayı seçti – bu ise önce ailesine ve sevdiklerine sonra da kendi hayatına mâl oldu. 

Savaşla yoğrulan bir muhabir 

El Cezire muhabiri Muhammed Qreiqeh sadece gazeteci kimliğiyle ön plana çıkmıyor. Kendi sözleriyle ifade ettiği gibi, “muhabir kimliğimden önce, bu savaşın doğrudan mağduru bir sivilim.” 2012’den beri Gazze’de muhabirlik yapmış, Gazze’ye düzenlenen saldırıları izlemiş, 2014 ve 2021 savaşlarını yaşamış biri olarak bu deneyimi, “Bu seferki soykırım, önceki yıllarda Gazze Şeridi’nde yaşadığım ve haberini yaptığım savaşlardan tamamen farklı” sözleriyle özetliyor. Onun için Gazze sadece haber malzemesi değil; bilakis evi, ailesi, mazisi ve müstakbeli. 

Gazze’nin en büyük hastanesi El-Şifa.

Anneye son bakış 

Muhammed’in zaten trajik olan hikayesi, annesi Naima’yı kaybetmesiyle daha da derin bir trajediye dönüşüyor. Annesi, diyabet ve kalp hastası yaşlı bir kadın. 7 Ekim’den itibaren tam 15 kez yerlerinden edilirler. Okullarda, sokaklarda, çadırlarda… Son sığınakları ise Gazze’nin en büyük hastanesi El-Şifa olur. 

İsrail’in hastaneyi kuşatıp baskın düzenlemesiyle her şey alt üst olur. Gece yarısı başlayan bombardıman ve ateşle şeker hastası annesini zar zor uyandırıp koridora kaçırır. Sonrasında yaşananlar ise bir kabustur. İsrail askerleri erkekleri ve kadınları ayırır. Muhammed, annesinin kendisine doğru yürümeye, “Oğlum, nereye gidiyorsun? Oğlum, niye böyle?” diye seslenmeye çalıştığını görür. Tam o sırada bir asker, dipçikle beline vurur. “Darbe doğrudan belimin alt kısmına geldi ve beni şoka soktu. Yaşlı kadın çığlık atmaya ve bağırmaya başladı” diye anlatır o anı. Annesinin çığlıklarını duyar ve o an onu son görüşüdür. İletişim tamamen kesilmiştir. 

Günler sonra ulaşabildiği bir telefon görüşmesinde annesi, “Yerde uyudum hep, yiyecek yok, içecek yok, şekerim çok yüksek” der. Bir sonraki ve son görüşmelerinde ise “Kendine iyi bak oğlum” diyerek vedalaşır. 14 gün boyunca annesinden haber alamaz. Daha sonra o taraftan gelen tanıklar annesinin ilaçlarını tamamen kaybettiğini, içecek suyu olmadığını söylerler. Oradaki İsrail askerlerinden yardım isterken gördüklerini ifade ederler. 

“Annem öldürüldü, bu kasıtlı bir infazdı. Uzaktan gelen rastgele bir mermi değil, doğrudan infaz,” diyor Muhammed ve ekliyor: “Yaşlı kadın yerde uyuyordu, işgalci askerlerle çatışmamıştı, gece geç saatteydi. Şehit edildi, uyurken öldürüldü.” 

Kardeşi ve yeğenleri: Bir gecede yok olan aile 

Muhammed’in acıları bununla bitmez. Kardeşi Kerim, eş, çocuklar ve torunlardan oluşan 28 kişilik aile, ateşkeste evlerine dönüp tamir etmeye çalıştıkları bir gecede, doğrudan bombardımanla yok olur. Muhammed, “5-6 evi art arda yok eden bir bombaydı” diye anlatır. O 28 kişiden bazılarının cesedini bile bulamazlar. Muhammed, “Görgü tanıklarına göre buharlaşmışlar” der. Savaşta doğan ve savaşta şehit olan bir yeğeninden bahsederken sesi titrer. Uluslararası yasaklı silahların kullanıldığının, insanların bu şekilde “buharlaştığının” altını çizer. 

Açlık, susuzluk ve onurlu bir mücadele 

Muhammed’in anlattıkları, hayatta kalma mücadelesinin ta kendisi. Gazze’de artık temel insani ihtiyaçlar namına bir şey kalmamıştır. İnsanlar açlıktan yürüyemez hale gelmiştir. Kendisi de canlı yayınlarda açlıktan ve susuzluktan ayakta duramadığı anlar olduğunu itiraf eder: “Sekiz saat çalıştığımızda, bazı canlı yayınlarda kamerayı taşıyamıyoruz. Konsantrasyon kaybı, denge kaybı yaşıyoruz. Vücutlarımızda şeker eksik.” Su bulunsa dahi kirli olduğunu, “Mecburiyetten kirlenmiş su içiyoruz” diye ekler. 

Annesi için, yoğun bombardıman altındaki evlerinin enkazından battaniye ve birkaç patlıcan toplamak için ölüm riskini göze aldığı o anı anlatışı, yaşanan dramın boyutunu tüm çıplaklığıyla gözler önüne serer. Annesinin, getirdiği patlıcanlara, “yıllardır görmediği bir şeyi görür gibi” baktığını söyler. Bu basit şeyler bile artık bir lüks haline gelmiştir.  

Gazze’de 7 Ekim 2023’ten bu yana İsrail saldırıları sonucu hayatını kaybeden gazetecilerin sayısı 247’ye yükseldi.

Tehditlere rağmen gerçeğin sesi olmak  

Muhammed ve meslektaşları için en büyük tehdit, İsrail’in gazetecileri sistematik olarak hedef almasıdır. “200’den fazla meslektaşımız şehit edildi” der. Hepsi evlerinin, ailelerinin bombalanacağı, öldürülecekleri yönünde tehditler alır telefonlarına. Buna rağmen görevlerine devam ederler. Muhammed, annesini toprağa verdikten sadece 6 saat sonra kameranın karşısına geçtiğini söyler. “Acı tarifsizdi ve hâlâ kalbimde. Annemi defnettiğimin akşamı haberleri sunmaya ve mesajımı iletmeye devam ettim” diye anlatır bu imkansız dengeyi. Wael El-Dahdouh ve daha niceleri gibi… Sebebi nettir: “Sessizlik, yok olmak demek. Biz konuşmayı seçtik.” 

Ne yazık ki Muhammed Qreiqeh de, Witness Eye’a bu tarihi tanıklığını verdikten kısa bir süre sonra, İsrail’in bir saldırısında şehit edilerek haberini yaptığı soykırımın bir kurbanı haline geldi. Onun anlattıkları, artık onun da kurbanı olduğu bu vahşete dair çok kıymetli bir belge niteliğinde. 

Muhammed’in hikayesi, Gazze’de yaşananların sadece bir özeti. O, bir gazeteci olarak tanıklık etmeye çalıştığı vahşetin tam da ortasında, en yakınlarını kaybederek, en şiddetli mağdurlardan biri oldu. Anlattıkları, savaşın istatistiklerinden çok, insanın onurunu, aile bağlarını, açlığı, korkuyu ve buna rağmen direnci anlatıyor. Onun ve onun gibi yüzlerce gazetecinin fedakarlığı olmasaydı, dünya Gazze’de yaşananların bu derecede korkunç olduğundan habersiz kalacaktı. Muhammed’in şehadeti, yaşadığımız dünyada gerçeğin peşinden gitmenin bedelinin ne kadar ağır olabildiğinin bir kanıtı. Onun bıraktığı miras, bu tanıklığın sürdürülmesi gerektiği. Çünkü unutmak, kaybetmektir. 

 

Başa dön tuşu